1 Temmuz 2014 Salı

İstanbul kazan, biz kepçe!

Evet henüz tatile gidemediğim ve ayağımı denize sokamadığım doğrudur.

Tatil demek her zaman denize girmek değildir elbette ancak üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkede denize girememek bir eksikliktir. (Bir an için kendimi coğrafya dersinde gibi hissettim. Üç tarafı denizlerle çevrili diyerek başladım, bitki örtüsüne doğru gideceğim neredeyseJ)

Canım ablamın Türkiye’ye gelmesini fırsat bilerek abla kardeş baş başa 3 günlük bir İstanbul turu yapmaya karar verdik.

Bir turist gibi davrandık ve rotamızı Sultanahmet’e çevirdik. İlk gün vapur keyfi yaparak Anadolu yakasından yola çıkıp Karaköy’e gittik. Çok sevdiğim Namlı Gurme’de baş başa bol sohbetli bir kahvaltı yaptık. Peynirlerin tadına doyulmaz olduğunu belirtmeme gerek yok sanıyorum, gidenler bilir. Çok çeşitli peynir seçenekleri içerisinde kaybolmanız mümkün. Özellikle benim gibi peynir aşığı iseniz Namlı Gurme tam size göre. Hafta sonları aşırı kalabalık oluşu ve kapıda sıra beklemek zorunda oluşu doğrudur ama olsun, biz yine de severiz kahvaltılarını.

Namlı gurmeden ablamın beni koparıp çıkarmasından sonra doğruca Sultanahmet’e gittik ve tüm Türk halkının aklında olan şekli ile, Süleyman ve Hürrem’in aşk yuvasına daldık. Siz anladınız beni, Topkapı Sarayı’nı gezdik. Dalga geçtiğimi düşünmeyin, ortalık “Hürrem” diyerek Harem’e girmek için sıra olan Araplar ve Türkler ile doluydu. Dizilerin tarihimize ilgiyi artırması güzel ama Topkapı Sarayı Hürrem ve Süleyman’dan ibaret değil.
Neyse konumuza dönelim, harika bir yapı, değeri tartışılmaz tarihi eşyalar ve kutsal emanetler harikaydı. Keyifli ama bir o kadar yorucu bir kültür gezisi sonrasında keyif kahvesi ile günü noktalayıp vapurumuza atladık.

İstanbul’un güzel noktalarından biri olan Adalar ise ayrı bir gezi konusu olduğu için kendimizi diğer gün Burgazada’da bulduk. Burgazada küçük ama çok şeker bir yer. Adaya gidilmişken fayton ile gezmemek olmaz diyerek bir fayton turu yaptık. Sahildeki tarihi Sinem Dondurmacısı’ndan damla sakızlı ve karadutlu kocaman külahlarımızı alarak gezmeye devam ettik. Burgazada’ya gitmişken balık yemeden dönülmez diyerek oturduk hemen denizin tam ortasındaymışsın hissini veren Su Sporları Kulübü’ne. Balıklar, mezeler ve harika bir hava eşliğinde günün tadını çıkardık. Adalar iyi hoş ama sahilleri çok pis. Bunu anlamak için tahlil yapmaya gerek yok. Adalar Belediyesi’nin ve adalara giden tüm vatandaşlarımızın daha duyarlı olması gerektiğini düşünüyorum. Bu ülke ve bu sahiller bizim. Kıymetini bilelim ve bizden sonra gelen nesiller için (yani çocuklarımız için) daha güzel bir Türkiye bırakalım. Adalar ile ilgili bir diğer önemli konu ise faytonlara bağlı olan atlar. Atlar o kadar yorgunlarki zavallı hayvanlara baktığınızda içler acısı durumlarını anlayabiliyorsunuz. Faytonların güzel bir kontrolden geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Toplumsal mesajımı verdikten sonra vapura binip yine günü noktaladık.


İstanbul gezimizin son günü ise Anadolu yakasında geçirdik. Önce şehir insanı olmanın verdiği yetki ile her yanımızı çevrelemiş olan AVM’lerden birine uğradık. Alışveriş yapıp biraz gezindikten sonra Bağdat Caddesi’nde keyif yaptık. Cadde, o rahat kaldırımları ve tüm canlılığı ile bize kucak açtı.

İç Sesimden Not: Özet geçmek gerekirse nerede olduğunuz önemli değil. Yaşadığımız ülkenin her yeri ayrı güzel. Yeter ki yanınızda sevdikleriniz olsun. İstanbul’un tadını çıkarmayı ihmal etmeyin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder